Bağırsaklarımızın beynimizle doğrudan bir iletişim hattı olduğunu biliyor muydunuz? Psikobiyotik tam olarak bu iletişim hattını güçlendiren mikroorganizmalar ve besin bileşenlerine verilen addır. Aslında vücudumuzdaki serotoninin %90'ından fazlasını bağırsak mikrobiyotamız üretmektedir.
2019 yılında yapılan bir araştırma, probiyotik gıdaları düzenli tüketen kişilerin, tüketmeyenlere göre daha düşük depresyon oranlarına sahip olduğunu göstermiştir. Psikobiyotikler özellikle anksiyete, depresyon ve stres semptomlarını hafifletmeye yardımcı olabilmektedir. Bununla birlikte, Amerika'da yaklaşık 4 milyon yetişkin psikobiyotik takviyeler kullanmaktadır.
Psikobiyotik terimi bilim dünyasına oldukça yeni bir kavram olarak girmiştir. Bu terim ilk kez 2013 yılında psikiyatrist Ted Dinan tarafından kullanılmış ve literatüre kazandırılmıştır. Dinan, fermente süt ürünlerinin hayvan davranışları üzerinde değişiklikler yarattığını ve bağırsak florasının beyin aktivitelerini etkilediğini tespit etmiştir.
Yeterli miktarda tüketildiğinde mental sağlık üzerine olumlu etkiler sağlayan canlı mikroorganizmalar olarak tanımlanmaktadır. Aslında bunlar, sindirim sistemi ve beyin arasındaki etkileşimi olumlu yönde etkileyebilen, özellikle probiyotik ya da prebiyotik özellikteki canlı mikroorganizmalar veya besin bileşenleridir. Dikkat edilmesi gereken önemli nokta, tüm probiyotiklerin psikobiyotik özelliği taşımadığıdır. Bazı probiyotikler bu özelliği gösterirken, diğerleri göstermemektedir.
Modern bilimsel araştırmalar, psikobiyotik mikroorganizmaların sadece sindirim sistemimizi değil, beynimizi de etkilediğini ortaya koymaktadır. Psikobiyotikler bağırsak mikrobiyotası aracılığıyla vücudumuzda çeşitli görevler üstlenmektedir.
Öncelikle Vagus sinirini uyararak beyin ve bağırsak arasındaki iletişimi güçlendirmektedir. Aynı zamanda GABA ve serotonin gibi nörotransmitterlerin üretilmesini sağlayarak duygu durumumuzu düzenlemektedir. Bununla birlikte, stres hormonu olan kortizol seviyelerini düşürmekte ve iltihaplanmayı azaltmaktadır. Bu sayede ruh sağlığını olumlu yönde etkilemektedir. Ayrıca, BDNF (Beyin Kaynaklı Nörotrofik Faktör) seviyelerini artırarak beyin fonksiyonlarının gelişmesine katkıda bulunmaktadır.
Psikobiyotik besinler düzenli olarak tüketildiğinde vücudumuza şu faydaları sağlıyor:
Özellikle Lactobacillus ve Bifidobacterium gibi psikobiyotik bakteriler, serotonin üretimini artırarak depresyon ve anksiyete semptomlarını hafifletmeye yardımcı olmaktadır. 2022’de yapılan bir çalışma, çoklu probiyotik suşlarının depresyonu azalttığını ortaya koymuştur. Ayrıca psikobiyotikler; otizm, Parkinson ve Alzheimer gibi nörolojik hastalıkların yönetiminde de etkili olabilmektedir. Bağırsaktaki faydalı bakteri artışı, stresin azalması, hafızanın güçlenmesi ve sosyal kaygının hafiflemesi gibi zihinsel sağlık üzerinde olumlu etkiler sunmaktadır. Bu nedenle psikobiyotikler, zihinsel rahatsızlıklarda tamamlayıcı bir tedavi seçeneği olarak öne çıkmaktadır.
Psikobiyotik içeren besinlerin ortak özelliği, çoğunlukla fermente edilmiş ürünler olmalarıdır. Fermente besinler, mikrobiyotayı iyileştirerek ruh sağlığımızı destekleme özelliğine sahiptir.
Günlük diyetimize kolayca ekleyebileceğimiz psikobiyotik besinler arasında en yaygın olanları şöyledir:
Bunun yanında, psikobiyotikler sadece fermente gıdalarda bulunmamaktadır. Prebiyotik lifler de psikobiyotik bakterilerin gelişmesini teşvik etmektedir. Soğan, sarımsak, muz, enginar, tam tahıllar ve narenciye gibi besinler prebiyotik lifler açısından zengindir.
Ayrıca, bazı prebiyotik besinlerin de psikobiyotik özellik gösterdiği bilinmektedir. Özellikle muz, elma ve kakao gibi fruktanlar içeren besinler, bağırsak-beyin ekseni üzerinde olumlu etkiler gösterebilmektedir.
Günlük beslenmenize bir kâse yoğurt veya bir bardak kefir ekleyerek psikobiyotik takviyeler kullanmadan da ruh sağlığınızı destekleyebilirsiniz. Bu besinleri düzenli tükettiğinizde, zamanla mikrobiyotanızda olumlu değişiklikler hissedeceksiniz.
Son yıllarda psikobiyotik mikroorganizmaların akıl sağlığı üzerindeki etkileri dikkat çekmektedir. Bağırsak-beyin ekseni üzerinden merkezi sinir sistemini etkileyebilen bu “ruh hali mikropları”, serotonin, GABA ve dopamin gibi nörotransmitterlerin üretimini desteklemektedir. Depresyonla ilişkili mikrobiyom çeşitliliğinin azaldığı; psikobiyotik takviyelerin ise serotonin seviyelerini artırdığı görülmüştür. Ayrıca psikobiyotiklerin kortizolü düşürüp oksitosini artırdığı ve depresif davranışların mikrobiyom yoluyla hayvanlara da aktarılabildiği gözlemlenmiştir. Bu bulgular, psikobiyotiklerin ruh sağlığında önemli bir destek olabileceğini göstermektedir.
Bu mikroorganizmalar yalnızca depresyon ve anksiyete semptomlarını hafifletmekle kalmaz, aynı zamanda:
Bunun ötesinde, nörodejeneratif ve nörogelişimsel bozukluklar üzerinde de umut verici etkiler göstermektedir. Otizm spektrum bozukluğu, Parkinson ve Alzheimer hastalığı gibi durumlarda, bağırsak mikrobiyotasındaki değişiklikler motor beceri belirtilerinin itici gücü gibi görünmektedir. Böylece yeni tedavi yaklaşımlarında mikrobiyomunun hedeflenmesi önem kazanmaktadır.
Bunun ötesinde, nörodejeneratif ve nörogelişimsel bozukluklar üzerinde de umut verici etkiler göstermektedir. Otizm spektrum bozukluğu, Parkinson ve Alzheimer hastalığı gibi durumlarda, bağırsak mikrobiyotasındaki değişiklikler motor beceri belirtilerinin itici gücü gibi görünmektedir. Böylece yeni tedavi yaklaşımlarında mikrobiyomunun hedeflenmesi önem kazanmaktadır.
Sonuç olarak, psikobiyotik mikroorganizmalar gastrointestinal sistemin işleyişini iyileştirmektedir. Stresin etkilerini azaltmak ve kimyasal ilaçların yan etkilerinden kaçınmak için umut verici alternatifler sunmaktadır. Ancak uzmanlar, sürekli kullanımın sağlanması ve daha kolay ulaşılabilir olması için diyete nasıl dahil edileceğine dair daha fazla çalışmaya ihtiyaç olduğunu vurgulamaktadır.
Günlük beslenme rutininize psikobiyotik besinleri eklemek, sadece fiziksel değil zihinsel sağlığınız için de atılmış büyük bir adımdır. Beslenme alışkanlıklarımızı değiştirmek her zaman kolay olmasa da, küçük dokunuşlarla büyük farklar yaratabiliriz. Örneğin kahvaltıda bir kâse kefir veya yoğurt, öğle yemeGünlük beslenme rutininize psikobiyotik besinleri eklemek, sadece fiziksel değil zihinsel sağlığınız için de atılmış büyük bir adımdır. Beslenme alışkanlıklarımızı değiştirmek her zaman kolay olmasa da, küçük dokunuşlarla büyük farklar yaratabiliriz. Örneğin kahvaltıda bir kâse kefir veya yoğurt, öğle yemeğinde fermente sebzeler ve atıştırmalık olarak tam tahıllı ürünler tüketmek harika bir başlangıç olabilmektedir.
İşte günlük yaşamınızda psikobiyotik besinleri artırmak için pratik öneriler:
Ayrıca, psikobiyotik takviyeler kullanmak istiyorsanız, mutlaka bir sağlık uzmanına danışmanızı öneririm. Her vücut farklı tepkiler verebildiğinden, kişiselleştirilmiş bir yaklaşım en doğrusu olacaktır. Bunun yanında, stres yönetimi, düzenli uyku ve fiziksel aktivite gibi faktörler de bağırsak mikrobiyotamızı etkileyerek ruh sağlığımızı desteklemektedir.
Sonuç olarak, psikobiyotik besinler sadece bir beslenme trendi değildir. Binlerce yıldır geleneksel mutfaklarda yer alan bilgeliğin modern bilimle buluşmasıdır. Bu besinlerin günlük yaşamımıza entegre edilmesi, hem fiziksel hem de zihinsel sağlığımız için bütünsel bir yaklaşım sunmaktadır.
Mental sağlık üzerinde olumlu etkileri olan canlı mikroorganizmalardır. Bağırsak-beyin ekseni üzerinde etki ederek serotonin, dopamin ve GABA gibi nörotransmitterlerin üretimini desteklerler. Bu sayede duygu durumunu iyileştirmeye, anksiyeteyi azaltmaya ve hafızayı güçlendirmeye yardımcı olurlar.
Genellikle fermente ürünlerdir. Bunlar arasında yoğurt, kefir, lahana turşusu, kimchi, boza, şalgam, kombucha, ekşi mayalı ekmek ve bazı peynir türleri sayılabilmektedir. Ayrıca muz, elma, kakao gibi fruktanlar içeren besinler de psikobiyotik etki gösterebilir.
Özellikle depresyon ve anksiyete semptomlarını hafifletmeye yardımcı olabilir. Stres hormonu olan kortizol seviyesini düşürürken, serotonin gibi mutluluk hormonlarının üretimini artırırlar. Ayrıca sosyal kaygıyı azaltma, hafızayı geliştirme ve stres direncini artırma gibi etkileri de bulunmaktadır.
Depresyon ve anksiyete bozukluklarının yanı sıra otizm spektrum bozukluğu, Parkinson ve Alzheimer hastalığı gibi nörodejeneratif ve nörogelişimsel bozuklukların tedavisinde umut verici sonuçlar göstermektedir. Bu mikroorganizmalar, bağırsak-beyin eksenini etkileyerek bu hastalıkların semptomlarını hafifletme potansiyeline sahiptir.
Her gün bir porsiyon fermente süt ürünü (yoğurt veya kefir) tüketebilirsiniz. Haftada birkaç kez ev yapımı turşu veya fermente sebze yemek, atıştırmalıklarda tam tahıllı ürünleri tercih etmek ve prebiyotik lifler için soğan, sarımsak gibi sebzeleri artırmak da etkili olacaktır. Ayrıca, kombucha veya kefir suyu gibi fermente içecekleri de diyetinize ekleyebilirsiniz.
Diyetisyen Ece Kirmit web sitesi ve sosyal medya kanallarında bulunan içerikler bilgilendirme amaçlıdır. Tedavi, tanı ve bilgi için iletişime geçiniz.
@ 2023 Tüm Hakları Saklıdır.